– İlmin Cismi, Enerjinin Devranı
Varlığın hikmetini anlamak için şekillere kulak vermek gerekir. Ve bu şekiller içinde iki form vardır ki, hem ezoterik ilimde hem ilahî vahiyde ayrıcalıklı bir yere sahiptir: Küp ve küre.
Küp, sabitin formudur. Zamanın, mekânın ve yapının taşıyıcısıdır. Beytullah’ın şekli olan Kâbe, bu kutsal küpün yeryüzündeki temsilidir. Merkezdir, mihraptır, sabırdır, secdedir. Dört duvarıyla adaleti, istikameti ve Allah’a yönelişi sembolize eder. Köklenmek, yerleşmek, sarsılmaz olmak onun özüdür.
Küre ise hareketin, sonsuzluğun ve zikrin formudur. O, durmaz; döner. Başsızdır, sonsuzdur. Kâbe’nin etrafında dönen derviş de, gezegenler de, atomlar da hep kürevi bir devinime sahiptir. Küre, akışın ve teslimiyetin şeklidir. Sır taşır; çünkü her dönüş, içrek bir zikirdir.
Ve şimdi yönümüzü küre formuna çeviriyoruz… çünkü o, İlâhî hikmetin en derin sembollerindendir.Küre: Allah’ın İlminden Gelen Form
Kur’ân, şekillerle değil, manayla konuşur ama her mananın bir şekli vardır. “Ve gökyüzünü bina ettik, onu biz genişletiyoruz.” (Zâriyât, 47)
Bu ayet yalnızca evrenin sonsuzluğuna değil, onun küresel doğasına da işaret eder. Modern bilim bunu yeni keşfetmiş olabilir; ama Kur’ân evrenin dairesel ve genişleyen yapısını 1400 yıl önce haber vermiştir.
“Geceyi gündüzün üzerine sarar, gündüzü de gecenin üzerine sarar.” (Zümer, 5)
“Sarar” fiilinin Arapça aslı **“yukevviru”**dur. Bu kök, “küre” kelimesiyle aynı kökten gelir. Tıpkı bir sarığın başa sarılması gibi, gece ve gündüz birbirinin etrafında döner. Bu, yalnızca bir astronomi gerçeği değil; varoluşun kürevi doğasına dair bir işarettir.
Allah, gece ve gündüzü küre gibi döndürür. Zaman küredir. Rızık küre gibi döner gelir. Kalpler, kürevi sırların merkezidir.
Küre, Sıfırın İlmi ve Zikrin Suretidir
Sıfır… Ne var ne yok, ama her şeyin imkânı. O, Allah’ın yaratma sırrıdır. Sayıların başlangıcı değil, potansiyelin kaynağıdır. Ve küre, bu sıfırın cisimleşmiş şeklidir. Başlangıcı olmayan bu daire, Allah’ın ezelî ve ebedî oluşunu hatırlatır. Küre formundaki taş, bu sırrı taşır:
“Sen sonlu olabilirsin ama Ben sonsuzum. Ve seni, Sonsuzluk’tan gelen bir özle yarattım.”
Enerjinin Zikirle Aktığı Şekil: Küre
Enerji en saf hâliyle dairesel akar. Tüm çakralar spiral hareketle çalışır. Kalbin etrafındaki elektromanyetik alan küre şeklindedir. Evrendeki her zerre dönmektedir. Ve dönmek, İslam’da bir ibadettir. Dervişin seması, küreyi taklittir. Melekler Beytü’l-Ma’mûr’un etrafında döner. Mü’minler Kâbe’nin çevresinde döner. Çünkü bu dönüş, “Ben Sen’den geldim, yine Sana döneceğim” diyen zikirdir.
“O’ndan geldik, O’na döneceğiz.” (Bakara, 156)
Bu ayet, küre formunun ruhani kökenidir. Her şey dönerek Allah’a döner. Ve bu dönüşte, taşın küre formu, ruhun hizalanması için bir anahtardır.
Mitolojide ve Kadim Bilgelerde Küre
Sümer’den Yunan’a, Mısır’dan Hint’e… her uygarlık küreyi ya bir Tanrıçanın rahmi, ya bir Tanrının gözü, ya da ilmin incisi olarak görmüştür. Afrodit, denizden inci gibi doğar. İştar’ın aynası küredir. Hathor’un göğsündeki kutsal disk küredir. Ve bütün bunlar, yaratımın içten dışa yayıldığına işaret eder.
Kadim kadın bilgeliğinde gözyaşı da küredir. Çünkü içteki gerçeğin dışa damlamasıdır. Küre formundaki taş, bu gözyaşını saklar. Ve onu taşıyan kişi, bir hakikati boynunda taşır.
Küre: Sessiz Bir Dua, Sonsuz Bir Zikir
Her küre, Allah’ın kudretine dair bir hatırlatmadır. Dönüşün, yayılmanın, içe ve dışa akan zikrin bedenleşmiş şeklidir. Onu taktığında yalnızca bir taş değil, Hakk’a doğru akan bir devran takarsın. Bu taş seni dengeler, hizalar, hatırlatır.
“Ben susarım ama dönerim. Dönerim ama seni unutmam.” der küre.
“Sen her döndüğünde, Ben seni Allah’a yaklaştırırım.”