Toprağın içinde,
binlerce yıl boyunca üst üste bastırılmış duygular vardı.
Söylenmeyen sözler, yutulmuş çığlıklar, tutulmuş gözyaşları.
İnsan susmuştu.
Toprak hafızaya almıştı.
Ve bir gün, artık taşıyamadığı o yük, kristalleşti.
İçinde acı olan bir taş doğdu.
Adına Diopsit dediler.
O bir şifa taşı değildi.
Bir yara taşıydı.
Bir hıçkırık kadar derin,
bir gözyaşı kadar ağır…
İşte bu yüzden, onu taşıyan kişi
onunla birlikte içindekileri dökmek zorunda kalır.
Diopsit susturmaz.
Diopsit açar.
Gözlerini, kalbini, hatıralarını…
Bu taş, boynuna takıldığında,
bir yara açmaz —
zaten var olanı gösterir.
Ve yalnızca şunu fısıldar:
“Ben senin ağlayamadığın yerde ağladım.
Sen şimdi hatırlamakla yükümlüsün.”
Ve bazı gerçekler, ancak gözyaşıyla anlaşılır.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.