Zemheri’nin Kızı
Gecenin koynunda, yıldızlarla örtülü bir yalnızlıkta doğmuştu o. Küçücüktü bedeni, ama içinde çağlayanlar gibi gürleyen asırlık yaslar taşıyordu. Gözyaşları, henüz söyleyemediği kelimelerin ve geçmiş zamanların yankılarıydı. Su, onun göz pınarlarından dökülürken, eski çağların kilitli hikâyelerini çözüyordu. (Diopsit, gem lal, goldenhealer yanyana zira)
Bir damla düştü toprağa; Nehrin hafızasında unutuş yoktu. O damla, Sümer’in bilge kadınlarının yasını taşıyordu. Avalon rahibelerinin inisiye olurken akıttığı gözyaşıydı belki. Belki de kadim bir Mısır tapınağında, tanrılara adanmış ama unutulmuş duaların yankısıydı. Su, hatırlıyordu… Ve su, hatırlattıkça arınıyordu.
O küçük kadın, gözünden akıp giden yaşların sadece birer damla olmadığını biliyordu artık. Onlar, geçmişin yüküydü, ataların yaslarıydı, ruhun savruk hikâyeleriydi. Ama her düşen damla ile bir parçası hafifliyordu. Su, şifanın kendisiydi. Su, hayatı taşıyandı. Su, en eski dua idi.
İşte bu kolye, bu hatıranın yankısıdır. Onu takan sen, kendi gözyaşlarının kutsallığını tanırsın. Bedeninden akan damlaların, yalnızca kayıplar değil, aynı zamanda bir teslimiyet olduğunu bilirsin. Her su damlası, geçmişin kilitlerini çözer ve seni yeni bir benliğe taşır.
Kolye, ruhun hafızasında saklanan yasları okur, onları suyun şefkatine bırakır. Artık geçmişin yükünü taşımak zorunda değilsindir. Gözyaşı düştüğü an, su onu alır ve döngü tamamlanır.
Su, hatırladıklarını affeder ve özgür bırakır. İşte, o küçük kadın yani sen artık kendi hikâyesinin yazıcısısındır.
Ve şimdi, sen de o hikâyeyi taşımaya cesaret edecek misin?
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.