Lütfen videoyu izleyin
İnanna’nın İnişi – Fazlalığın Kadim Hatırası
Bir kadının fazlalıkları, çoğu zaman onun yeraltına yaptığı yolculuğun izidir.
Kadim Sümer’de bir tanrıça vardı: İnanna. Gökyüzünün, aşkın ve bereketin tanrıçasıydı o. Güçlüydü, parlaktı. Ama bir gün, yeryüzünün altına inmeye karar verdi. Kız kardeşi Ereshkigal’in hüküm sürdüğü karanlık aleme… Ruhun bastırılmış tarafına, görmezden gelinen yaralara.
İnanna yeraltına inerken yedi kapıdan geçti. Her kapıda bir giysisini, bir sembolünü çıkardı. Ta ki tamamen çıplak kalana dek. Kibri, gücü, korunaklı hâli – hepsi geride kaldı. Çünkü yeraltı senden fazlalıklarını değil, çıplaklığını ister. Bedenin değil, öz’ünle yüzleşmeni.
Bu yedi kapı, bugünün kadını için de hâlâ orada durur. Ve biz de geçeriz her birinden – farkında olarak ya da olmayarak. Her kapı, bir duygunun, bir travmanın, bir bastırılmış arzunun üzerimizde bıraktığı izdir. Her kapıdan geçerken bir parçamız şişer, büyür, şekil değiştirir:
🔸 İlk kapıda çocukluğumuzla vedalaşırız – ve göbeğimiz şişer. Güvende olmadığımız zamanlardan kalan yastık gibi.
🔸 İkinci kapıda, sustuklarımızı bırakmamız gerekir – ama biz kelimeleri yutar, çenemizi büyütürüz.
🔸 Üçüncü kapıda, sevilmek isteriz – göğsümüz genişler. Görünmek için, fark edilmek için.
🔸 Dördüncü kapıda, hayallerimizi bastırırız – kalçalarımız taşır, adım atamadıklarımızı.
🔸 Beşinci kapıda, başkalarının yüklerini üstleniriz – omuzlarımız genişler, sırtımız taşar.
🔸 Altıncı kapıda, yönümüzü kaybederiz – bacaklarımız ağırlaşır, yürüyemez oluruz.
🔸 Yedinci kapıda, kim olduğumuzu unuturuz – ve bütün beden, tanımadığımız bir şekle bürünür.
İnanna orada üç gün üç gece kaldı. Sessizleşti. Parçalandı. Ama sonunda geri döndü. Arınmıştı. Dönüşmüştü. Fazlalıklarını bırakarak değil, onları tanıyarak döndü.. Sessizleşti. Parçalandı. Ama sonunda geri döndü. Arınmıştı. Dönüşmüştü. Fazlalıklarını bırakarak değil, onları tanıyarak döndü.
İşte bu yazı da, İnanna gibi içindeki yeraltıya inmeye cesaret eden, bedeninde fazlalıkla konuşmayı öğrenen tüm kadınlara… içindeki yeraltıya inmeye cesaret eden tüm kadınlara…
Kilo Almak Bir Sırdır – Fazlalığın Konuştuğu Yerden
Kimi bedenler susar, kimi bedenler konuşur. Ama en çok, fazlalıklar konuşur. Her bir kilo, unutulmuş bir cümle, yutulmuş bir itiraz, bastırılmış bir sevinçtir. Bu yazı, fazlalıklarını taşıyan tüm kız kardeşlerime: aşkın ardından yıkılanlara, annesi tarafından görülmeyenlere, kendini hep ikinci sırada bulanlara, narsistin aynasında kendini silik hissedenlere, kalbi dolu ama sesi kısık olanlara yazıldı.
Çünkü beden yalan söylemez.
“Ve andolsun, biz insana kendi nefsinden daha yakınız.” (Kâf Suresi, 16)
Fazlalık Nerede Başladıysa, Orada Bir Yara Vardır
1. Sırt ve Omuzlar
Eğer yük sırtındaysa, sen kendinden çok başkalarını taşımışsındır. Herkesin derdiyle ilgilenen, her krizi çözen, her öfkeyi yutan kişi olmuşsundur. Omuzların genişlemiştir çünkü kimseye hayır diyememişsindir. Belki çocukken bile annene destek olmuşsundur; yaşından büyük yükler yüklenmişsindir.
“Hiç kimse, başkasının yükünü taşımaz.” (En’âm Suresi, 164)
Ama sen taşıdın. Herkes seni güçlü sanırken, sen sessizce büyüdün. Fazlalıkların, kendi hikâyene yer kalmadığında omzuna çıktı. Yük gibi görünen o et, aslında taşıyamadıklarının hatırasıdır.
2. Göğüs ve Kalp Çevresi
Sevilmediysen, sevilmek için büyümüş olabilir göğsün. Göğüs kadınlığın evidir; aynı zamanda merhametin. Belki birini besleyemedin, belki seni hiç kimse içten içe fark etmedi. Belki de herkes sevdi ama hiçbiri SEN olduğun için değil, verdiklerin için.
Göğsün büyüdüyse, sevilmek için büyümüştür. “Beni görün” der. “Beni gerçekten tanıyın.”
“Rabbinin rahmeti olmadan kimseye merhamet edemezsin.” (A’râf Suresi, 56)
Ama sen herkese merhamet ettin. Kendine edemedin. İşte göğsündeki fazlalık, başkasına gösterdiğin şefkati, kendine göstermediğin yerde büyüdü.
3. Karın – Göbek
Göbek, çocukluğun evidir. Güvenlik ihtiyacı buradadır. Eğer biri seni zamanında terk ettiyse, eğer annen duygusal olarak orada ama ruhen yoktuysa… sen kendine bir yastık yaptın. Etle.
Göbeğin fazlalaştıysa, bu savunmadır. “Bana yaklaşma, çünkü yaklaşırsan canım yanar” diyen bir çemberdir. Ya da tam tersi: “Lütfen kal” demektir. Fazlalıklar, çoğu zaman birine tutunmak içindir.
“Allah, dilediğini dilediği kadar rızıklandırır; çünkü O, her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (Bakara, 212)
Senin bedenin de haberdar oldu. Her fazlalık, bir duanın cevabı gibi yerleşti oraya. Göbeğin, terk edilmemek için büyüdü.
4. Kalça ve Basenler
Kadınlığın kökü buradadır. Kalçan büyüdüyse, ya çok fazla şeyi taşıyorsundur… ya da hiç yola çıkamamışsındır. Kendine yer bulamayan kadın, bedenini büyütür. Çünkü ne zaman harekete geçse, durdurulmuştur.
Basenler, bastırılmış adımlardır. Hayatını yaşayamadığında, sevdiklerinin beklentileri arasında sıkıştığında… yol yerine yük olur. Ve senin bedenin, yürüyemediğin yolların izlerini saklar.
“Yeryüzünde tevazu ile yürü.” (Lokman Suresi, 18)
Ama sen ya hiç yürüyemedin… ya da hep başkalarının adımlarını takip ettin.
5. Boyun ve Çene
Yutulan sözler çeneye çöker. Söyleyemediklerin, anlatamadıkların, açıklayamadıkların. Belki biri sana “sus” dedi, belki sen bir gün konuştun ve kimse duymadı. Ya da duydu, ama inkâr etti.
Çene altındaki fazlalık, “Ben de buradayım” diye seslenir. Oysa sen yıllarca sessiz kaldın.
“Onların söyledikleri seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da biliriz.” (Yâsîn Suresi, 76)
Allah duydu. Senin yutkunmalarını da, yutulan kelimelerini de işitti. Ama bedenin, o kelimeleri hâlâ içinde tutuyor.
6. Bacaklar ve Ayaklar
Bacakların kalınlaştıysa, belki de hiç gitmen gereken yere gidemedin. Ya da hep bir yerden kaçmak zorunda kaldın. Bacaklar hareket eder, yön seçer. Ama sen seçemedin. Ya seçim senin yerine yapıldı ya da her seçimin bedelini ağır ödedin.
Ayaklar, kaderle yürür. Ama senin kaderin hep başkalarının adımlarına yazıldı. Bedenin, bu itirazı kiloyla dile getirdi.
“Ve insan için ancak kendi çalıştığı vardır. Ve çalışması yakında görülecektir.” (Necm Suresi, 39-40)
Senin çalışman da, emeğin de, çırpınışların da bedende yazıldı.
Fazlalığınla Konuş
Bedenini suçlamadan önce, onunla konuş. Neresindeyse fazlalık, orada bir sır saklı. Ve her sır, sesini bekler.
🕊️ Eğer göbeğin büyüdüyse, elini oraya koy ve fısılda:
“Sana kalkan oldum. Kimse kalmadığında, ben seni korudum. Artık yalnız değiliz. Artık saklanmak zorunda değiliz. Sen dağılma diye ben büyüdüm. Şimdi seninle barışmak istiyorum.”
🕊️ Omuzların genişse, elinle okşa:
“Taşıdım. Sessizce, kimse görmeden taşıdım. Herkesin derdi bende toplandı. Şimdi yükü sahibine bırakıyorum. Sen sadece bana aitsin. Ben seni, taşıman gerekenlerden azat ediyorum.”
🕊️ Kalçaların bastırılmışsa, dizlerinin üstüne çök, yere temas et:
“Yürüyecektim. Gitmek istemiştim. Ama hep kaldım. Hep tutuldu yolum. O yüzden büyüdüm. Beni sabitleyen bu ağırlık artık bana ait değil. Kalkmak ve yürümek istiyorum.”
🕊️ Göğsün genişlediyse, ellerinle sar kendini:
“Hep vermek zorundaydım. Hiç ‘ben’ olamadım. Sevilmeyi değil, faydalı olmayı öğrendim. Oysa içimde susayan bir çocuk vardı. Şimdi seni doyurmak istiyorum. Sevgiyle.”
🕊️ Çenen, boynun dolduysa, başını hafifçe öne eğ:
“Sustum. Çok sustum. Söylesem kırılırdı, korktum. O yüzden yuttum. Ama artık bedenimin konuşmasına izin veriyorum. Gerçeğim boğazımda değil, artık kelimelerimde.”
🕊️ Bacakların, ayakların ağırlaştıysa, ayak parmaklarını yere bastır:
“Yönümü bulamadım. Hep bir yere yetişmeye çalıştım. Kimi zaman kaçtım, kimi zaman dondum. Artık ilerlemek istiyorum. Kök salmak değil, yürümek istiyorum.”
Her fazlalık, dokunulmayı bekleyen bir duygudur. Onu itmeden önce, adını koy. Çünkü içimizde adı konmamış her his, bedende iz bırakır.
Kendine dokun.
Kendine ses ver.
Ve ilk defa… kendini duy.
Ve Şimdi… Hafiflik Değil, Hakikat – Ve Belki Zayıflık
Bu yazı, seni zayıflamaya değil; hatırlamaya çağırır. Etinden utanmaya değil, onun dilini anlamaya. Bu bir kilo verme reçetesi değil. Bu, hatırlama duasıdır. Çünkü beden, unutulmuş her duanın taşıyıcısıdır.
Sen şimdi bu yazının sonunda hafiflemek isteyebilirsin. Ve evet… belki zayıflayabilirsin de.
Ama bu defa diyete girdiğin için değil,
kendinle yüzleştiğin için.
Belki göbeğin küçülür, çünkü artık saklanmazsın.
Belki çenen incelir, çünkü artık konuşursun.
Belki omuzların daralır, çünkü artık yalnız değilsin.
Zayıflamak, bu defa cezalandırma değil;
kendine açılan bir zarafettir.
Bir romantik affediştir.
Bir vedadır yüklerine… sevgiyle.
Hatırla:
Hafiflik, yükü atmaktan değil; yükü tanımaktan gelir.
İnanna’nın yeraltına inişi gibi… Sen de kendine indin. Fazlalıklarını yüzeyde değil, derinde gördün. Kendi karanlığına cesaret ettin.
Ve artık o fazlalık, sadece bir kilo değil. O, bir kapı.
İçinden geç.
Sana ait olmayan ne varsa, orada bırak.
Ve kendi bedenine, kendi varlığına, kendi ışığına… geri dön.
“Allah dilerse sizi bir beden hâlinde yaratır, sonra da sizi yeniden var eder.” (Nûr Suresi, 45)
.
Bilekliğin Duası 🙂
Ey beni yaratıp unutmayan Rabbim,
ben şimdi içime dönüyorum.
Suskun kalmış sesimi, yarım kalmış sevgimi,
kendi içimde kaybolan halimi sana getiriyorum.
Kalbime dokun.
Sertleşmiş yerlerimi yumuşat.
İçimde ağlayan kıza
şefkatinle sarıl.
Ben affetmeyi, sevilmeyi,
görülmeyi ve konuşmayı öğrenmek istiyorum.
Ama hepsinden önce,
kendime inanmayı…
Gözlerimi aç, Rabbim.
Beni ben yapan ne varsa,
bana geri ver.
Unuttuğum yerden,
yeniden hatırlamayı nasip et.
Yürüyemediğim yolların taşlarını kaldır.
Susmak zorunda kaldığım anılara,
senin isminle dokun.
Ben şimdi niyet ediyorum:
Taşımadığım yükleri bırakmaya,
ben olmayan hâlleri geride bırakmaya.
Ben şimdi niyet ediyorum:
Sana yaklaşırken kendime yaklaşmaya.
Ve biliyorum…
Şifa senindir.
Ben yalnızca açılan bir kapıyım.
Senin rahmetinle dolmak için bekleyen.
Ey Kudret Sahibi…
“Ol” de.
Ben de olayım.
Eksik yerlerim tam olsun.
Yaralarım hikmete dönüşsün.
Ve bu beden, bu ruh, bu kalp…
senin nurunla yeniden doğsun.
Bileklikte pembe opal, superseven, iran turkuazı,lavender ve ay taşı kullandım.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.