Bilekliğin ismi elbette doğadan gelmeliydi
Aranyani, ormanın derin sessizliğinde yankılanan hafif ayak sesidir; yaprakların arasında esen rüzgarın fısıldadığı kadim sırdır. O, ağaçların dallarından sarkan ışık huzmelerinde, toprağın derinlerinden yankılanan nabızda yaşar. Gözle görülmez ama hissedilir; bir kuşun kanat çırpışında, bir derenin taşlara dokunarak ilerleyişinde sesini duyanlar ona “ormanların ruhu” der. Yüzünü görenler, Aranyani’nin saçlarının ay ışığından, ellerinin ise yemyeşil sarmaşıklardan örüldüğünü anlatır. O, ormana girenleri korur ama ona saygısızlık edeni anında unutturur. Efsaneye göre, kalbinde doğanın ahengini taşıyanlar, Aranyani’nin izini bir kristal taşın berraklığında bulurmuş. Bu taşlar, onun enerjisini saklar; bileğine dokunduğu anda kişinin içindeki uyuyan doğayı uyandırır. Her bir taş, onun nefesinden bir parça; her bir dokunuş, ruhun ormanda yankılanan adımıdır. Aranyani’yi çağırmak, kendini doğanın en saf yansımasında bulmaktır: huzurda, dengede ve sonsuz yaşam döngüsünde.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.