Çiçeklerim…
Dişil ruh, bazen yeryüzünde bir ayağıyla durur, öteki ayağıyla göğün en uzak katına basar.
Kur’an’da “O’dur gökleri direksiz yükselten…” (Ra’d, 2) ayeti, göğün görünmez sütunlarını hatırlatır.
Bir kadın, içindeki nurla o sütunlara yaslanmak ister; ama toprak çağırır, kök ister.
Göğe aşık kadın, toprağın sıcaklığına güvenemezse rahim soğur, bereket gecikir.

Kadim öğretilerde dişil, gökle toprak arasındaki köprü olarak tarif edilir.
Mısır’da tanrıçalar göğü taşır; Tibet’te dişil kapılar, yıldızlara açılır.
Ama ruh belleğinde kırık bir hat varsa, dişil göğe bağlanırken yeryüzüne küser.

Bir kadın kendi kök dişilini rahim kapısına indiremeyince bereket, sevgi, bedensel haz yarım kalır.
Modern tıp bu yarımı kaygı, güven eksikliği, dissosiyasyon gibi terimlerle anlatır.
Ama ruh belleği bilir ki göğe bu kadar aşık olmak, dünyaya bir türlü tam gelememektir.

Gezegenler bile bu dengeyi hatırlatır: Ay dişil sırdır, gökte asılıdır; ama gelgitleri yeryüzü sularını besler.

Taş, sinir ağına kazınmış korkuyu, güvensizliği, yarım kalmış dişil kaydını enerji düzeyinde hafifletir.
Kur’an’ın nur ayetleri hatırlatır ki yükseklik köklenmeden bereket vermez.
Düşük titreşim, bu açık hatlarda kalıcı barınamaz.
Dua, taş belleği ve sabır birleşince, göğe aşık kadın yeryüzüne iner; toprağa köklenir.

BU ALAN KİMLER İÇİNDİR?
– Kendini göğe, yıldızlara, uzak hayallere bağlayıp topraklanmakta zorlananlar
– Rahim gücünde soğuma, berekette daralma, bedensel hazda kopukluk hissedenler
– Dişil köklenmesini çağırmak isteyen hassas yapıdaki ruhlar

BU ŞİFA NEYİ DÖNÜŞTÜRÜR?
– Sinir ağına kazınmış yarım kalmış dişil kayıtları enerji düzeyinde hafifletir
– Göğe bağlı dişil titreşimi toprağa çağırır
– Düşük titreşimin bu açık hatlara tutunmasını engeller
– Taş varlığı dişil köklenme alanına koruyucu rezonans kurar
– Ruh, göğe bağlı kalırken yeryüzü bereketini sahiplenir