Uyku, insanın bedeni dünyadan, ruhu da eski yükten ayırmak için geceye teslim ettiği bir alandır.
Modern tıp uykusuzluğu (insomnia) hormon dalgalanması, sinir sistemi alarmı, uyaran hassasiyeti ve kronik stresle anlatır.
Ama ruh belleği bilir ki gündüz susturulan korku, utanç, değersizlik kaydı gece kapısını bulur.

Kur’an, geceyi dinlenme ve teslimiyet vakti olarak tanımlar: “Geceyi size elbise, uykuyu dinlenme kıldık.” (Nebe’, 9–10)
Uykusu bölünen, kabus gören, sabah dinlenmeden kalkan birinin zihni, karanlıkta bile alarmı bırakmaz.

Örnek: Bir kadın gün boyu güler, çalışır, çocuklarına yetmeye çalışır. Gece başını yastığa koyduğunda kalbi hızlı atar, zihni günün yükünü tekrar tekrar önüne getirir.
Sinir sistemi kapanmaz, kabuslar gelip geceyi daraltır.
Modern tıp melatonin desteği, nefes egzersizi önerir; kök bellekteki ‘hatırlama’ kaydı açılmadıkça gece gündüzden ayrılmaz.

Sinir ağı gece alarmda kalırsa damar hattı sıkışır, beden uykuda bile tam dinlenemez.
Taş varlığı burada eski korku, utanç ve suçluluk izini enerji düzeyinde hafifletir.
Zihin alarmdan çıkarken, nefes açılır, karanlık genişler.
Nazar ve düşük frekans gece kapısından içeri sızamaz.
Dua, taş rezonansı ve bilimsel destek birleştiğinde uykunun teslimiyeti rahmetle hatırlanır.

BU ŞİFA ALANI KİMLER İÇİNDİR?
– Gece uykuya geçemeyen, sık uyanan, sabah dinlenememiş hissedenler
– Kabuslarla uykusu bölünen, karanlığa karşı içten korku taşıyanlar
– Soy hattından devraldığı ‘gündüz sus, gece hatırla’ kalıbını ruh belleğinde saklayan hassas yapılar

BU ŞİFA NEYİ DÖNÜŞTÜRÜR?
– Sinir ağına kazınmış korku, suçluluk ve değersizlik kayıtlarını enerji düzeyinde hafifletir
– Sinir sistemiyle damar akışını uyku döngüsüne uygun hale taşır
– Nazar ve düşük frekansın gece kapısından sızmasını engeller
– Taş varlığıyla zihin perdesine koruyucu rezonans alanı kurar
– Ruhun sabırla köklenmesine, uykunun huzurla gelmesine zemin hazırlar