Sosyal fobi, modern tıpta beyin kimyasındaki uyarı eşiklerinin düşük olması, sinir ağının aşırı tetikte kalması ve geçmiş sosyal travmalarla açıklanır.
Ama derinde, ruh belleğinde devralınan “Görünür olursan yara alırsın” korkusu kapanmadıkça insan topluluğa karışmakta zorlanır.

Kur’an, insanın dilini ve duruşunu güçlendirmeyi Musa’nın duasıyla hatırlatır: “Rabbim! Gögsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çöz.” (Tâhâ, 25–27)
Sosyal fobi yaşayan birinin dili konuşur ama kalbi daralır; yüzü kızarır, sesi titrer, nefesi sıkışır.
Kalabalığın bakışı, zihin perdesinde bir tehdide dönüşür.

Bir kadın iş görüşmesine gider, sunum yapar, yeni insanlarla tanışır; ama zihni “Ya rezil olursam?” sorusuna saplanır.
Tıp bunu ‘sosyal kaygı bozukluğu’ diye tanımlar; kök bellekteki kayıt ise çocuklukta işitilen “Sessiz ol, dikkat çekme” cümlesinden beslenir.

Sinir sistemi, her topluluk deneyimini yeni bir tehlike olarak algılar.
Beden terler, el titrer, zihin kelimeyi bulmakta zorlanır.
Taş varlığı burada sinir ağına kazınmış eski utanma, değersizlik ve korku izini enerji düzeyinde hafifletir.
Zihin alarmı gevşer; topluluk içinde kalp atışı sakinleşir.
Nazar ve düşük frekans, görünürlük kapısından içeri kolayca tutunamaz.
Dua, taş rezonansı ve bilimsel öneri bir araya gelince, insanın dili düğümsüz, duruşu sabırlı kalır.

BU ŞİFA ALANI KİMLER İÇİNDİR?
– Kalabalık önünde konuşmaktan, sunum yapmaktan, yeni insanlarla iletişimden kaçınanlar
– Ses titremesi, yüz kızarması, nefes daralması yaşayanlar
– Soy hattından devraldığı “Görünür olursan yara alırsın” korkusunu ruh belleğinde taşıyan hassas yapılar

BU ŞİFA NEYİ DÖNÜŞTÜRÜR?
– Sinir ağına kazınmış utanma, korku ve değersizlik kayıtlarını enerji düzeyinde temizler
– Zihin perdesini sosyal ortamlara açık, sabırlı bir frekansa taşır
– Nazar ve düşük frekansın görünürlük kapısından sızmasını engeller
– Taş varlığıyla topluluk içinde duruşa koruyucu rezonans alanı kurar
– Ruhun sabırla güçlenmesine, zihnin açık konuşmasına zemin hazırlar