Bağışıklık sistemi, bedeni korumakla görevli bir duvar değildir; o duvarın ardında kimin dost, kimin düşman olduğuna karar veren bir hafıza düzenidir.
Kadın bedeninde bağışıklık hassasiyetleri — alerjiler, otoimmün reaksiyonlar, sürekli tekrarlayan enfeksiyonlar — yalnızca fiziksel uyaranlara değil; bastırılmış duygulara, içsel sınır ihlallerine, “ben kimim?” sorusunun cevabını bulamayan bir bilinçaltına dayanır.

Modern tıp, bağışıklık sistemini beyaz kan hücrelerinin aktivitesi, histamin salınımı, immünoglobulin değerleriyle ölçer.
Ama kadim gelenekler bilir ki bağışıklık, insanın kendini tanıyamadığı yerde kendine saldırmaya başlar.

TIBBİ DÜZLEM
Alerjiler, bağışıklığın zararsız bir maddeyi tehdit algılamasıyla başlar: Polen, besin, metal, toz…
Sürekli tekrarlayan grip, sinüzit, vajinal enfeksiyonlar da bağışıklığın zayıf değil; kafa karışık olduğunun işaretidir.

Bağışıklık hücreleri, gerçek düşmanı tanımlayamadığında,
– Kronik iltihap
– Cilt döküntüleri
– Bağırsak hassasiyetleri
– Solunum alerjileri
– Sürekli tekrarlayan mantar ve enfeksiyon döngüsü ortaya çıkar.

Tıp, alerjiyi baskılar.
Ancak hangi duygunun, hangi yükün kendine ‘yabancı’ sayıldığını izah edemez.

RUHSAL VE PSİKOLOJİK DÜZLEM
Kadında bağışıklık sistemi, bedenin koruyucu sınırlarının aynasıdır.
Çocuklukta sürekli ihlal edilen mahremiyet, bastırılan öfke, dışa aktarılamayan korkular; bağışıklık belleğinde ‘dost-düşman’ ayrımını bulanıklaştırır.
Ruh, kendi duygusunu tanımazsa, beden de kendi dokusunu düşman belleyecek kadar ileri gider.

Otoimmün hastalıklar; örneğin Hashimoto tiroiditi, lupus, vitiligo gibi formlar; kadının kendi varlığını ‘güvenli’ bulmadığı alanlarda filizlenir.
Bağışıklık, kendi bedenine düşman olur.
Çünkü ruhta ‘kime güveneceğini bilmeyen’ bir taraf vardır.

EZOTERİK VE KUTSAL YORUM
Kur’an’da Bakara Suresi insanın “kendine karşı bilinçsizce savaş açma” hâlini “zulüm” olarak tanımlar.
Zebur’da “Kendi evine sığınamayan, rüzgârla dövülür” ifadesi geçer.
Sümer tabletlerinde tanrıçanın bedeni, sınırları delindiğinde kara rüzgârlar girer.
Bu kara rüzgâr, bugün bedenimizde otoimmün bir saldırıya, bitmek bilmeyen alerji döngüsüne dönüşür.

Kadim Çin tıbbında, bağışıklık savunması Wei Qi olarak anılır:
Ruhsal zırh demektir.
Bu zırh, yalnızca mikropla değil; sözle, niyetle, bakışla da delinip zayıflatılabilir.

BU ŞİFA ALANI KİMLER İÇİNDİR?
– Sık sık mevsimsel ya da gıda alerjileri, kronik döküntüler yaşayanlar
– Tekrarlayan vajinal mantar, sinüzit, bağırsak iltihapları gibi bağışıklık hassasiyetleri olanlar
– Kendini sürekli savunmak zorunda hisseden, iç sınırlarını koruyamayan kadınlar
– Aile ya da ilişkiler içinde mahremiyeti ihlal edilmiş, ‘hayır’ deme hakkı bastırılmış olanlar
– Soy hattında otoimmün hastalık yükü taşıyanlar

BU ŞİFA NEYİ DÖNÜŞTÜRÜR?
– Bağışıklık sisteminin ‘kendi-kendine düşman’ hâlini besleyen ruhsal kayıtları temizler
– Çocuklukta veya soy hattında sınır ihlali hafızalarını siler
– “Ben kimim?” sorusuna bedensel bir yanıt verir; bedenin parçalarını barıştırır
– Sürekli tekrarlayan alerji döngüsünün enerjik kaynağını kapatır
– Bağışıklığı yalnızca fiziksel değil, ruhsal zırh olarak yeniden örer
– Kadının kendi bedenini yeniden güvenli bir ev gibi hissetmesini sağlar