Bedenin Kabuklanmış Hatıralarına Dokunuş

🔬 Sedef (Psoriasis) Nedir?
Sedef hastalığı, cilt hücrelerinin olağandışı hızda yenilenmesiyle ortaya çıkan kronik, otoimmün bir rahatsızlıktır.
Bağışıklık sistemi, sağlıklı cilt hücrelerine saldırarak cildin kabuklanmasına, pullanmasına, kızarıklık ve iltihaplanmaya neden olur.
Genetik yatkınlıkla birlikte; stres, bağışıklık sistemini etkileyen tetikleyiciler, hormonal değişiklikler ve toksik yük hastalığı alevlendiren başlıca faktörlerdendir.

Sedef, yalnızca bir cilt sorunu değildir.
Çoğu hasta, bu hastalıkla birlikte derin bir içe çekilme, bedeninden utanma ve sosyal olarak görünmezleşme yaşar.
Zamanla, sadece cilt değil, kişinin kendiliği de kabuk tutmaya başlar.

🧠 Sedef Hastalığının Duygusal Arka Planı
Sedef hastalığında en sık rastlanan duygusal kök temalar şunlardır:

Kabul görmeme korkusu – olduğu gibi sevilmemişlik hissi

“Cildim gibi ruhum da savunmada”

Hayat boyu “uyum sağlama”, “görünür olmama” eğilimi

Kendini sürekli gizlemek, içe çekilmek, sınır çizmek

Görünmekten korkmak, ama aslında görülmeyi istemek

Derinlerde bastırılmış öfke, utanç ve değersizlik hissi

Kendi varlığına savaş açma – benliğini kabullenememe

“Tenim bana ait değil” hissi – bedenle kurulan uzak ilişki

Sedef, ruhun dış dünya ile arasına çektiği bir sınır gibidir.
“Yaklaşma” der, “ben zaten kabuğumla koruma altındayım.”
Ama o kabuk, aynı zamanda özlemle örülmüş bir ten özlemi de taşır.

Sedef hastalığı olan kişiler, genellikle duygularını derinlemesine hisseden ama bu duyguları dışa ifade etmekte zorlanan bireylerdir.
Zihinsel olarak güçlü, duygusal olarak kapalı…
Yani içeride yanar ama dışarıdan hissedilmezler.
Bu yanış da, zamanla cilde yansır.

🌿 Mineraller, Cilt ve Frekans: Taşların Nefesi
Sedef hastalığında genellikle şu minerallerde dengesizlik gözlenir:
Çinko, selenyum, bakır, magnezyum ve silisyum.
Bu mineraller, cilt hücrelerinin yenilenmesi, iltihaplanmanın kontrolü ve bağışıklık sisteminin dengede kalması açısından temel yapıtaşlarıdır.

Doğal taşlar ise, bu minerallerin taşıyıcısı ya da frekanssal yansıtıcısıdır.
Kristal yapıdaki taşlar, cilt yüzeyine temas ettiğinde yalnızca fiziksel değil, elektromanyetik bir denge sinyali de gönderir.
Taş, ciltle buluştuğunda sadece hücre değil, hücredeki hafıza da titreşir.
Bedenin “ben seni koruyorum” diye ördüğü kabuklara şöyle fısıldar:
“Artık gevşeyebilirsin.”

“O Allah ki, yarattığı her şeyi en güzel şekilde yaratmıştır.”
(Secde Suresi, 7)
Deri de bu yaratılışın bir parçasıdır. Onu utançla değil, şefkatle örtmek gerekir.
Taşlar, bu şefkati hatırlatmak için yaratılmış olabilir mi?

Sonuç:
Sedef, görünmeyen bir hikâyenin görünür hâlidir.
Ciltte beliren bu çatlaklar; ruhun, kendinden korunmak için ördüğü bir zırh olabilir.
Taşlar bu zırhı kırmaz, o zırha dokunur.
Yavaş yavaş, ilmek ilmek…
Bedenin kabuğuyla barışmasına yardım eder.
Ve belki de ilk kez, dıştan gelen bir şey değil…
içten gelen bir kabul başlar.

Seçiminizle eşleşen ürün bulunamadı.