İnsan, hatırladıkça tamamlanır. Ve bazı taşlar vardır ki, unutuşun perdesini aralar, kadim zamanların hatırasını fısıldar. Larimar, suyun en derin hafızasını taşıyan taşlardan biridir. O, denizlerin ve gökyüzünün buluştuğu noktada doğmuş, ışığını unutulmuş bir kıtadan almıştır. Atlantis’in mavi yankısıdır o; tufanın ardından suya karışan sırların muhafızıdır.
Larimar’a baktığında, sanki çağlar öncesinden gelen bir ilahi hatırlayışın içindesin. Dalga dalga yayılan maviliğinde, kaybolmuş bir medeniyetin yankıları, bilge kadınların şifaları ve denizaltı şehirlerinin kutsal mühürleri saklıdır. Onu taşıyanlar, ruhlarının çok eski bir bilgeliğe bağlı olduğunu bilirler.
“Görmedin mi ki Allah gökten bir su indirdi de onu yerin kaynaklarına geçirdi, sonra onunla renkleri çeşit çeşit ekinler bitirdi, sonra kuruyunca onu sararmış görürsün. Sonra da onu bir çöp kırıntısı kılar. Şüphesiz ki bunda akıl sahipleri için bir öğüt vardır.”
(Zümer, 21)
Larimar da işte böyledir: Bir su damlasının kaderi gibi, okyanusun koynundan doğar, zamanın derinliklerinde saklanır ve en nihayetinde onu hak edene ulaşır. O, Allah’ın gökten indirdiği suyun, yerin koynuna emanet ettiği sırların taşıyıcısıdır.
Kim bilir, belki de onun rengi, tufandan sonra Atlantis’in göğe yükselen dualarından kalmıştır. Belki de onun hatırası, kaybolmuş bir kıtanın unutulmuş şarkılarında saklıdır. Ama bir şey kesindir: Larimar’ı taşıyan, suyun bilgeliğini, unutulmuş çağların sesini ve Allah’ın yeryüzüne işlediği mucizelerden birini taşır.
Şimdi bu taşı avuçlarına aldığında, gökyüzüne bak. Çünkü Larimar, hem gök hem denizdir. Hem başlangıç hem bitiştir. Hem unutuluş hem hatırlayıştır. Ve her şey gibi, O’na dönecek olan bir emanettir…
🙂
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.