Çekmeye razıyım kaprislerini
İstersen zincire vur ellerimi
Ne olur birtanem anla halimi
Ben hala deliyim hala sevdalı….
Kadın, çöllerin yorgun ufkunda yol alırken bir gün, gül rengine çalan gizemli bir pırıltıya rastladı. Bu pırıltı, asırlar öncesinden Sümer topraklarının bereketli efsanelerini fısıldar gibiydi. İnanna’nın mabedinde saklanan kadim bir sırrın, Leylâ ile Mecnun’un sonsuz aşkını dillendiren çöl rüzgârının ve Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde geçen kalp ferahlığının tek bir taşa yansıması mümkün müydü?
Pembe ametist, tıpkı kalpteki derin hislerin dışa vurumu gibi bir zarafete sahipti. Mor ametistin ihtişamından ayrı, kendine has bir tevazu ve yumuşaklık yayıyordu. Kalp şeklindeki bu taş, adeta aşkın birliğini ve insanın fıtratına işlenmiş merhameti sembolize ediyordu. Hani “Ben sevdalı, sen belalı” diye fısıldar ya Sezen Aksu, işte o seslenişin bin yıllık akislerini, pembe ametistin içinde bulmak mümkündür.
Kur’ân-ı Kerîm’in feyzinden bir yudum alanlar bilirler ki, kalp hem acıyı hem şefkati barındıran bir saraydır. Bu sarayın taşları arasına sinmiş derin hikmet, pembe ametistte bir aynaya dönüşür. Gönül hanesinin tatlı sedasını, çöldeki kum tanelerinin ıssız ve vakur yalnızlığıyla birleştirir. Böylece insan, hakikatin yumuşak dokunuşunu hisseder ve varlığın özüne inerek hayatına yeniden bakar.
Latince’de “amare” aşk demektir, belki pembe ametistten yükselen o letafet, “aşkın rengine bürünmüş ışık” diye nitelendirilebilir. Farsçada “dil” hem kalp hem dil olarak bilinir; gönül ve söz birleşince, insanın en kıymetli hazinesi ortaya çıkar. İşte bu taş, sanki “dil-i dilârâ” yani gönlü güzelleştiren bir hatırlatmadır.
Safir Saba’nın koleksiyonunda yer alan kalp şeklindeki pembe ametist, düpedüz bir âşık misali nazlı durur. Mor ametistin heybetli derinliğine nispetle daha müşfik, daha naif bir hâl sergiler. Onu elinize aldığınızda, çöl hikâyelerinde yankılanan Leylâ’nın feryadıyla Mevlânâ’nın sema döngüsü aynı çerçevede canlanır. Sanki tüm âleme söylenen o ince söz, “Aşk, çerâğ-ı ilahidir” nidası, bu narin taşta tülleniverir.
Vakti zamanında Sümer bilginleri, gökyüzündeki yıldızların yeryüzüne misafir olduklarına inanırlardı. Kalp şeklindeki pembe ametistin masalsı parıltısı da sanki semadan kopup insanoğlunun kalbine ışık düşürmeye gelmiş bir yıldız parçasıdır. Gören göze, hisseden kalbe andolsun ki, bu taşta insanın özüne dair bir neşe saklıdır.
Böylece pembe ametist, yalnızca nadide bir koleksiyon parçası olmakla kalmaz; Safir Saba’nın yol hikâyesine, Sumer’in kadim çığlığına, çöllerin tutkulu şarkısına ve Mevlânâ’nın aşk çağrısına karışan efsunlu bir hatıraya dönüşür. Kalbinizde o saklı bahçeyi görmek için bu zarif taşı avucunuzda tutmak yeter: Çünkü aşk, her zaman kendi rengine bürünmek için bir kalp arar.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.