Size bir hikaye anlatacağım.
Hikaye asa devrinin çok öncesinden….
Mavi kalsit de Güney Afrika’nın ciğerinden…
Mavi Kalsit İçinde Uyuyan Yılan
Ortaçağ.
Zamanın bile lanetlendiği bir çağ.
Bir kadının bilgisi fazla olunca cadı diyorlardı.
Şifacı olunca lanetli, gökyüzünü okuyunca şeytanın sesi.
Bir şifacı vardı hatırlanan.
Hatırlatan.
Hatırlanamayan.
Devir her devirde aynı arkadaşlar.
Kibir ve ego sardı tertemiz aileyi.
Öğrencileri bir gün ona ihanet etti.
Kendi elleriyle büyüttüğü, kendi ruhuyla beslediği öğrenciler, onu yaktılar.
Ama onlar bir sırrın saklandığını bilmiyorlardı.
Çünkü o, Gökkubbenin ona fısıldadığı bilgiyi kimseye öğretmedi.
Son gece, bahçeye çıktı.
Ellerini toprağa koydu ve sırrını gömdü.
Üzerine bir saksı koydu.
Ve başına bir yılan bıraktı.
Ama bu, sıradan bir yılan değildi.
Bu yılan, zamanın içindeki şifanın sır bekçisiydi.
Ve o sırrın vakti gelene kadar, sır açılana kadar orada uyuyacaktı.
21. Yüzyıl.
Zaman değişti.
Bir kadın, gökyüzünden bir çağrı aldı.
Ellerini bir taşa koyduğunda, içinde bir yılanı hissetti.
Mavi Kalsit.
Ama bu, sıradan bir taş değildi.
Çünkü taşın içinde bir yılan yaşıyordu.
Ve o yılan gömülen sırrın bekçisiydi.
Kadın taşı avuçlarına aldığında, bir fısıltı duydu:
“Uyanma vakti geldi.”
Mavi Kalsit’in içinde uyuyan bilgi artık açığa çıkıyordu.
Ve 21. yüzyılda o şifa sırrı yeniden dünyaya iniyordu.
Peki, o sır neydi?
Hep birlikte öğreneceğiz.
Ben biliyorum.
Safir ailesi tarihe geçecek.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.